12 Haziran 2025 18:17
Güncelleme: 12 Haziran 2025 18:32
İmralı’da aile yakınlarıyla görüşen Abdullah Öcalan, PKK’nın fesih kongresine gönderdiği, “perspektif” adı verilen metne yöneltilen eleştirileri yanıtladı, Aleviler’e yönelik mesajlar verdi. “Manifesto” niteliğinde yeni bir açıklama üzerinde çalışan Öcalan, TBMM’de kurulması planlanan komisyon ve DEM Parti ile ilgili de mesajlarını aktardı.
DEM Parti Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan, görüşmeye dair detayları anlattı. 7 Haziran 2025’te İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde cezaevi yönetimi tarafından belirlenen salonda görüştüklerini söyleyen Ömer Öcalan, "Yanımda halamın oğlu Ali Öcalan ile birlikte kızı Ronahi ve yeğenim Dilan da vardı. Sayın Öcalan, salona bizden sonra girdi. Oldukça moralliydi, sakin ve tebessümle geldi. Önce bizlerle, ardından çocuklarla tokalaştı. Çocukların başını okşadı, onlara ilgi gösterdi. Gözlerinde yılların özlemi, yüreğinde derin bir çocuk sevinci vardı. Uzun yıllardır ilk kez bir çocuğa dokunabilmiş olmanın duygusunu yaşadığı her halinden anlaşılıyordu. Yeni kuşaklardan aile üyelerini ilk defa görmesi hem kendisinde hem bizde tarifsiz bir heyecan yarattı” diye konuştu.
Öcalan’ın çocuklara birer kalem hediye ettiğini söyleyen Ömer Öcalan, “Çocukları birer bilgi ve umut taşıyıcısı olarak gördüğü açıktı. Kısacası o kalemlerin içinde bir gelecek arzusu, bir barış umudu vardı. Ne yazık ki uzun yolculuğun yorgunluğu sonrası çocuklar kısa sürede uyudu. Sayın Öcalan onların yüzüne uzun uzun baktı. Bu görüntü hem bir hasretin ifadesiydi hem de barış içinde büyüyen nesillere dair duyulan özlemin sessiz tanıklığıydı. Sayın Öcalan’ın o çocuklara baktığı an, sadece bir amcanın bakışı değil, tüm çocuklara karşı duyduğu derin sorumluluğun ve sevginin bakışıydı” ifadelerini kullandı.
Ömer Öcalan, Abdullah Öcalan’ın memleketi Halfeti başta olmak üzere bölge köyleri, yurtiçindeki ve yurtdışındaki aile fertleri hakkında detaylı sorular sorduğunu söyledi ve “Köklerine, toprağına, tarihe ve topluma olan bağlılık ve sorumluluğunu bir kez daha hissettirdi” dedi.
Öcalan’ın eğitim, bilinç, gelecek üzerine değerlendirmelerde bulunduğunu ifade eden Ömer Öcalan, “Çocuklara sahip çıkmamız gerektiğini, halk olarak kendi yolumuzu barışla ve ortak akılla örmemiz gerektiğini vurguladı. Çocukların bilgiyle büyümesini, bu halkın kendi gücüyle yeniden ayağa kalkmasını arzuladığını ifade etti” diye konuştu.
Son görüşmeden bu yana Öcalan’ın çalışma ve iletişim koşullarında bir değişiklik olup olmadığı sorusunu yanıtlayan Ömer Öcalan, “Sayın Öcalan’la şimdiye kadar 3 kez görüştüm. En olumlu atmosferin bu son görüşmede ortaya çıktığını ifade edebilirim. Asrın Hukuk Bürosu’nun da kamuoyuyla paylaştığı üzere, İmralı’da yıllardır süren mutlak tecrit politikalarının ardından – sınırlı da olsa – hem aile görüşlerinin hem de siyasi heyet ziyaretlerinin gerçekleşebilmesi önemli ve arttırılması gereken bir gelişmedir” dedi.
Üç yeni siyasi hükümlünün yaklaşık 1 buçuk ay önce adaya nakledildiğini söyleyen Ömer Öcalan, “Sayın Öcalan’ın tek başına tutulduğu izolasyon sürecinde belli oranda bir yumuşama yaşandığını söyleyebiliriz. Bu ziyaret sırasında, adada bulunan diğer iki siyasi hükümlüyle de kısa süreli temas kurmamıza izin verildi. Kendileri moralliydi; birbirimize sıkı sıkıya sarıldık. Bu temaslar bile, aslında yıllardır uygulanmakta olan tecrit rejiminin insanlar üzerinde nasıl bir duygusal, sosyal ve insani etki yarattığını açıkça gösteriyor” değerlendirmesini yaptı.
Öcalan’ın iletişim kanalları, çalışma koşulları ya da dış dünyayla temasına dair teknik detaylara girmediğini belirten Ömer Öcalan, gözlemlerini şöyle aktardı:
“Gözlemlediğimiz kadarıyla moral ve motivasyon açısından güçlü duruşunu sürdürüyor. Barış ve çözüm perspektifine olan bağlılığını koruyor. Kendisi de barış, özgürlük ve demokratik çözüm yolunda hâlâ derin bir iradeye sahip olduğunu da hatırlattı bize.”
Ömer Öcalan, Abdullah Öcalan’ın PKK’nın fesih kongresine gönderdiği perspektif metnine gelen eleştirilere dönük değerlendirmelerini de aktardı. Öcalan’ın, perspektif metni etrafındaki tüm tartışmaları ve metne gelen eleştirileri yapıcı bir bakış açısıyla dikkatle değerlendirdiğini kaydeden Ömer Öcalan, “Eleştirileri doğrudan reddetmek yerine, tarihsel bağlamı hatırlatarak derinlikli bir perspektif sunmayı tercih ediyor” dedi.
Abdullah Öcalan’ın, perspektif metninde yer alan Seyit Rıza’ya dair ifadelerine Alevi toplumundan gelen eleştirileri değerlendirdiğini kaydeden Ömer Öcalan, şöyle konuştu:
“Sayın Öcalan, Alevi halkına, onların tarihsel direniş çizgisine, özellikle de Seyit Rıza şahsında somutlaşan hakikat arayışına ve onurlu duruşuna büyük bir kıymet atfettiğini çok açık bir şekilde ifade etti. Bu duruşun bir miras olarak değerlendirildiğini, bu mirasın da kendi mücadele deneyimine katkı sağladığını söyleyebilirim. Seyit Rıza’nın idam sehpasındaki sözlerini, bir halkın onurunu ve bilgelik mirasını temsil eden bir duruş olarak gördüğünü belirtti. Ancak bununla birlikte, tarihsel kırılmaların ve kandırılmaların da bu sürecin bir parçası olduğunu fakat Alevi halkının bunlara karşı baş eğmeyen bir duruş sergileyerek, direnişin ve adaletin sesi haline geldiğini vurguladı.”
Şeyh Said konusundaki ifadelerine dönük eleştiriler için Ömer Öcalan şu değerlendirmeleri yaptı:
“Şeyh Said konusunda da Kürt itiraz ve direniş tarihinin önemli parçası olduğu, tarihten dersler çıkararak bugünlere geldiğimiz ortadadır. Sayın Öcalan’ın birçok değerlendirmesinde bu hakikat görülür. Bir halkın yüz yıllık itiraz ve direniş tarihini algılara değil, olgulara dayanarak değerlendirmek, Kürt halkının bugünü ve geleceğini doğru şekilde inşa etmenin zeminidir. Amaç, tarihi bir hesaplaşma veya karşılaştırma alanı haline getirmek değildir. Sayın Öcalan’ın da vurguladığı gibi, asıl hedef bir halkın geleceğini inşa etmede tarihi deneyim ve öğrenme alanı olarak görmektir.”
Öcalan söz konusu metinde şu ifadeleri kullanmıştı:
“Yahudi soykırımında rol oynayan Yahudi Komitesi diye tanımlanan Judenrate (Judenrat)’lar var. Bunlar faşistlerle iş birliği yapan Yahudilerden oluşmuş grup veya ailelerdir. İş birliği karşılığında kendilerinin veya ailelerinin ömrünü 24 saat uzatmak için Yahudileri gaz odalarına gönderiyorlar. (…)
İşte en benim diyen aileler Barzaniler, Bedirxaniler, hatta Şeyh Sait’in geride kalan bazı torunları, Seyit Rıza’nın bazı torunları Judenratlaşmışlardır. Ailelerini kurtarmak için Kürtlüğü imhaya götürüyorlar. Bir kitap bile yazmamışlar. Kendi dedelerinin anısına sahip çıkacak halleri yok. Özgürleşen Kürde düşmanlık yapıyorlar.”
Öcalan’ın Aleviliği salt bir inanç sistemi ya da kimlik biçimi olarak indirgemediğini, Aleviliği Ortadoğu’nun tarihsel hakikat arayışlarının, özgürlük mücadelelerinin ve halkların kardeşliğinin asli bir bileşeni olarak konumlandırdığını ifade eden Ömer Öcalan, sözlerine şöyle devam etti:
“Öcalan, Aleviliği özünden, arkhesinden soyutlayarak, onu dar, pragmatik ve şahsi menfaatlere indirgeyen, araçsallaştıran anlayışlara karşı net bir duruş alırken; gerçek anlamda inançla, vicdanla ve özgürlük arayışıyla yoğrulmuş Alevi çizgisini devrimci-demokratik dönüşümün temel dinamiklerinden biri olarak tanımlıyor. Dolayısıyla Alevi çizgiye dönük güçlü bir sahiplenmeyle hem onu dışarıdan baskılara, asimilasyon çabalarına karşı hem de manipüle edilerek gerçekliğinden koparılma riskine karşı savunuyor. Yine Alevilikteki barış öğretisinin, yenilikçi, toplumcu ve halkçı özün Barış ve Demokratik Toplum inşası açısından önemine vurgu yaptı. İmralı’da birlikte kaldığı arkadaşlarından birinin Alevi kimliğine sahip olduğunu, bu meseleleri birlikte değerlendirerek ele aldıklarını da özellikle ifade etti.”
Öcalan’ın kongreye gönderdiği metnin bir fesih ya da hesaplaşma metni olmadığını ifade eden Ömer Öcalan, “Metin, yeni bir politik hattın ve ahlaki duruşun inşasına dair bir çağrıdır. Ne geleneksel otoriter kodlara ne de kapitalist modernitenin sunduğu yozlaştırıcı formlara yaslanmaktadır. Tam tersine, Ortadoğu’nun kadim halklarıyla, inanç topluluklarıyla, ezilenlerle birlikte yeni bir toplumsal sözleşmenin olanaklarını tartışmaya açan bir perspektif çağrısı. Halkların özgür birlikteliğine, demokratik çözüm iradesine ve tarihsel hakikatle yüzleşmeye davet eden bir çerçeve sunan bir metin. Aynı zamanda yeni bir politik ve etik hattın, radikal demokrasiyi temel alan, halkların özgür birlikteliğini esas alan bir paradigmanın inşasına yönelik bir metin” diye konuştu.
Öcalan’ın metnin doğru anlaşılması gerektiğini özellikle vurguladığını söyleyen Ömer Öcalan, “Metin, Kürtlerin özgürlük mücadelesini Ortadoğu’nun tarihsel çözülüşü ve yeniden kuruluş arayışlarıyla birleştirme iddiasında. Ortadoğu’da barışın, kardeşliğin, özgürlüğün inşası ancak halkların ve inançların bu yeni paradigmayla buluşmasıyla mümkün olabilir. Alevi halkı da bu yürüyüşün asli taşıyıcılarından biri. Eleştiriler de bu çerçevede ele alınmalı. Ama biz bu süreci birlikte büyütmek zorundayız. Sayın Öcalan, bu eleştirilerin çoğunun halkların, inançların ve düşünsel geleneklerin bu yeni çözüm ve inşa sürecine katkı sunmasını değerli gördüğünü ifade ediyor” ifadelerini kullandı.
Öcalan’ın eleştiriye açık, tartışmadan yana olduğunu kaydeden Ömer Öcalan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Metinde Alevilere yönelik herhangi bir kırgınlık değil tam tersine büyük bir saygı, sahiplenme ve ortak mücadele çağrısı vardır. Metnin ruhu da tam olarak budur. Eleştiriler bu bağlamda değerlendirilmeli. Sayın Öcalan’ın dile getirdiği gibi, bu metinle halklara yeni bir toplumsal sözleşme çağrısı yapılmaktadır. Son olarak Sayın Öcalan’ın çalışma koşullarının düzenlenmesi ve fikirlerini doğrudan paylaşabileceği mekanizmaların tesis edilmesi bu tür yanlış anlaşılmaların önüne geçilmesi açısından da çok önemli”
Öcalan’ın, Meclis’te kurulması planlanan komisyona dair değerlendirmeleri konusunda da Ömer Öcalan, şunları anlattı:
“Bu son ziyaretimizde, doğrudan Meclis’te bir komisyon kurulmasına dair somut bir öneri paylaşmadı. Öcalan’ın yaklaşımı, yalnızca bir komisyon kurulması üzerinden değil, daha geniş, yapısal ve paradigmatik bir dönüşüm perspektifiyle değerlendirilmeli. Kendisi tarihsel, toplumsal ve siyasal bir yeniden inşa süreci gerektiğini vurguluyor. Bu nedenle, Meclis’in, devletin ve tüm siyasi partilerin bu sürece tarihsel bir sorumlulukla yaklaşmaları gerektiğini dile getirdi. Şunu net bir şekilde söyleyebilirim ki Sayın Öcalan, Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal tıkanmışlığı çok daha derin bir düzlemde değerlendiriyor. Türkiye’nin artık eski ezberlerle yönetilemeyeceğini, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının ancak köklü bir zihniyet dönüşümüyle anlamlı bir geleceğe taşınabileceğini vurguladı bu ziyaretimizde."
Ömer Öcalan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sayın Öcalan’a göre, çözümün yolu sadece bir masa kurmak değil; bu masaya tüm halkların, kimliklerin, inançların eşit temsil ilkesiyle, özgür iradeyle katılmasını sağlayacak demokratik mekanizmaları tesis etmek."
Öcalan’ın bu süreçte DEM Parti’ye ve tüm demokratik çevrelere büyük bir tarihsel sorumluluk düştüğünü belirttiğini kaydeden Ömer Öcalan, “Öcalan, parti politikalarının, sadece Meclis aritmetiğine sıkışmadan, toplumla doğrudan ilişki kuran, halkın ortak taleplerini taşıyan bir hatta ilerlemesi gerektiğini ifade etti. Bunun da ancak paradigmatik bir dönüşümle, yani demokratik ulus, kadın özgürlüğü, ekolojik toplum ve çoğulculuk temelli yenilenmiş bir siyasal yaklaşımla mümkün olduğunu ifade etti. Bu açıdan bakıldığında Sayın Öcalan’ın yaklaşımı, Türkiye’nin demokratikleşme meselesine dair sadece eleştirel değil; aynı zamanda kurucu ve öneri sunan bir nitelik taşıyor. Meclis ya da başka kurumlarda yapılacak her türlü çalışmanın, bu stratejik ve tarihsel bakışla uyumlu olması gerektiğini düşünüyor” diye konuştu.
DEM Parti’nin Kürt partisi olarak görülmesi dönemin ruhuna cevap olmaz, Kürtlerin sorunlarını da çözmez
Ömer Öcalan, Öcalan’ın DEM Parti’ye ilişkin değerlendirmelerini şöyle aktardı:
“DEM Parti’nin bir Kürt partisi olarak düşünülmesinin; dar, bu dönemin ruhuna cevap olmayan bir bakış açısı olduğunu söyledi ve Kürtlerin sorunlarına da çözüm getiremeyeceğinin altını çizdi. DEM Parti’nin barış partisi, halklar, inançlar, ezilenler ve farklı toplum bileşenlerinin partisi olması gerektiğine dair değerlendirmeleri çok net ve somuttu.”
Öcalan’ın daha kapsamlı, manifesto niteliğinde bir metin hazırladığını belirten Ömer Öcalan, “Uluslararası enternasyonal çalışmalara değinirken İtalyancaya da çevrilmesinin çok önemli olduğunu belirtti. Bu metnin en kısa zamanda kamuoyuyla paylaşılması gerektiğini vurguladı” dedi.
Ömer Öcalan, Öcalan’ın, yalnızca devletle veya belirli siyasi aktörlerle değil, Türkiye toplumunun tüm kesimleriyle – gazeteciler, akademisyenler, siyasi temsilciler ve kanaat önderleriyle – şeffaf ve doğrudan bir iletişim kurma talebi bulunduğunu hatırlattı. Özellikle gazetecilerle görüşme yönündeki isteğini bir kez daha dile getirdiğini belirten Ömer Öcalan, “Bizler de bu iradenin hayata geçmesinin, sürecin şeffaflaşması ve toplumsallaşması açısından son derece kıymetli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü Türkiye’nin ihtiyacı olan şey daha fazla baskı, daha fazla sansür değil; daha fazla fikir, daha fazla diyalog ve daha fazla toplumsal katılım. Dolayısıyla, Sayın Öcalan’ın gazetecilerle, kamuoyunun güven duyduğu isimlerle ve farklı toplumsal kesimlerle görüşmesinin önünün açılması, yalnızca sürece katkı sunmaz, sürece yönelik toplumsal rızayı da büyütür" dedi.
Öcalan’ın CHP’ye yönelik yargı süreçlerine dair bir değerlendirmesi olup olmadığını sorduğumuz Ömer Öcalan, şu yanıtı verdi:
“Spesifik olarak CHP ya da herhangi bir siyasi parti üzerinden değil, Türkiye’nin bütünlüklü demokratikleşme sorunları üzerinden değerlendirmelerde bulundu. Daha önceki görüşmelerimizde de bu yaklaşımını net biçimde ifade etmişti; mevcut yargı pratiği, siyasi iklim ve yönelimler yalnızca bir partiye değil; bütün muhalefete, bütün topluma yöneliktir. Bu nedenle burada tartışılması gereken şey sadece CHP’ye yönelik baskılar değil, Türkiye’de kurumsallaşmış bir demokrasi eksikliğidir. Sayın Öcalan bu durumu çok daha temel bir mesele olarak görmektedir:
Türkiye’de yaşananların özü bir demokrasi krizidir. Yani mesele kişilerin, kurumların veya partilerin başına ne geldiği değil; halkın iradesinin ne ölçüde temsil edildiğidir. Kayyım uygulamaları, siyasi yargılamalar ya da partileri kriminalize eden yaklaşımlar yalnızca bir partinin değil, tüm ülkenin geleceğini tehdit etmektedir. Bu nedenle demokrasiye inanan herkesin, ilkeli ve birlikte hareket etmesi gerekir. Sayın Öcalan’ın da işaret ettiği gibi, demokratikleşme topyekûn bir mücadele gerektirir ve bu mücadele halkların ortak yararınadır.”
© Tüm hakları saklıdır.