15 Mayıs 2025

Hayat ve ölümün müthiş şaşırtan ilişkisi üzerine

Hayat ve ölüm ikilemi... Evet, ölüm geri dönüp hayatta kalmış herkesi öldürmeye yeminlidir sanki... Bir başka deyişle film bir ölüm bulmacasıdır

SON DURAK

X  X  X

(The Last Destination)

Yönetmen: Zach Lipovsky, Adam Stein
Senaryo: Lon Evans Taylor, Jon Watts
Görüntü: Christian Sebaldt
Müzik: Tim Wynn
Oyuncular: Brec Bassinger, Tony Todd, Kaitlyn Santa Juana, Teo Briones, Richard Harmon, Owen Patrick Joyner, Anna Lore, Rya Kihlstedt

ABD yapımı, 2025

Son Durak son dönemin gerilim-korku filmleri arasında kendine göre bir yer alacak kuşkusuz... Makul uzunluktaki film kendine özgü temaları önümüze sürüyor. Sanki birkaç ayrı bölümden oluşuyor ama bu bölümler benzer temalarda buluşuyorlar. Ki ana teması hemen söylenebilir: Hayat ve ölüm ikilisi...

İlk bölüm en etkileyici olanı bana göre... Genç ve son derece sempatik bir çift arabada gidiyorlar. Kızın gözleri bağlı. Birlikte bir resim çektiriyor ve sonra, kentin en süslü ve yüksek binası olan Sky View’deki müthiş partiye katılıyorlar. Gayet hareketli bir kamera o partiyi sunuyor: Siyahi şarkıcılar, çılgın dans gösterisi, sanki bitmeyecek bir eğlence...

Ve genç çift bir yandan kadının gebe olduğunu keşfediyorlar, sadece iki aylık. Öte yandan erkek kıza evlenme teklifini yapıyor yine o kulenin tepesinde... Böylece bir aile, en gözde üyeleri olan çift ve kim bilir kaçıncı kez olsa da “bir aşk hikayesi”ne adım atmış oluyoruz.

Ama birden her şey çökmeye başlıyor. Öylesine hızla ve korkunç biçimde ki bir zamanların o eski ‘felaket filmleri’ni hatırlıyoruz: Yangın Kulesi, Titanik, vb. İşin en tuhafı şu ki bu çökme olayının asıl somut faili bir ‘para’ oluyor. Yuvarlak, madeni bir para... Bulunduğu yerden çıkıyor, düşüyor veya atılıyor. Ve koca bir binayı -ya da sistemi- yıkıp geçiyor. Şaşmaz mısınız?

Böylece ilk bölümün kahramanları birer-ikişer ölüp gidiyorlar. Ama sonra... Yepyeni kişiler ve farklı kişilikler ekrana gelmeye başlıyor. Bunların yıllar sonra o büyük felaket kurbanlarının genç akrabaları olduğu anlaşılıyor. Asıl kurban olan güzel İris belki tek kurtulmuş üye olarak ekrana geliyor, korkmuş ve korkunç bir kadın olarak… Evet, ilk hikâyenin annesi karşımızdadır. Çok geç kalmış ölümü ise sinemada gördüğüm en ürkünç ölüm sahnelerinden biri oluyor...

Ama sonrasında asıl tema karşımıza geliyor. Başta da dediğim gibi, Hayat ve ölüm ikilemi... Evet, ölüm geri dönüp hayatta kalmış herkesi öldürmeye yeminlidir sanki... Aile meclisinde şöyle deniyor: “Hepimiz nasılsa öleceğiz!” Bir başka deyişle film bir ölüm bulmacasıdır. Farklı bir korku ve dehşet filmi. Kesinlikle özgün, ama sonuç olarak biraz aşırı... İçerdiği keder ve dehşet duygusuyla fazla tedirgin eden... Ama yine de çok yumuşak yürekli olanların dışında kalan sinefillerin görmesi gereken...

Bu film daha önce de çevrilmiş bir avuç filmin devam filmi imiş. Ben hatırlamıyorum. Jeffrey Reddick’in yarattığı kişilikler ekrana cuk oturmuş. Bir şeyi öğrenemedim: Ekranda hayatlarının çok farklı yaşlarında gördüğümüz kişilikler -özellikle de kadınlar- acaba aynı oyuncuların marifeti miydi? Hiçbirini tanımıyor olduğumuzdan, yanıtlaması zor... Eğer öyleyse, hepsine ayrı bir bravo... Ayrıca görüntüde Christian Sebaldt ve müzikte Tim Wynn da kutlamaya değer isimler.

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

Yazarın Diğer Yazıları

Neler oluyor dünyada… Bu kez ona bakalım!

Dünya, tarihinin en karmaşık, zalim, kuşkulu ve hatta düşmanca dönemini yaşıyor. ABD, Gazze ve Avrupa başta olmak üzere birçok ülkede yaşananlara naçizane bir göz atalım

Neler oluyor bu ülkede neler… Bir de biz bakalım

Kadın-erkek demeden, gerçek suçu aramadan, Yargıtay’dan Danıştay’a adaletimizin zirve noktalarına danışmadan yürütülmeye çalışılan bir sözüm ona adalet... Kimi inandırıyorsunuz, kime maval okuyorsunuz, adalet diye bize sanki soğumuş bir Türk kahvesi sunuyorsunuz?

Adı Ballerina... Ama baleyi hiç aramayın!..

Kadın-erkek kavga ettiği herkesi haklayan, onca kavgadan bir çizik bile almadan çıkan, sanki tanrının bir dokunulmazlık zırhına büründürdüğü bir hanım… Öyle ya, ne olursa olsun; kadına hiçbir şey olmaz!... Böylece film tam anlamıyla cinsiyetçi bir nitelik alıyor...

"
"